Birlik ve Hendek

Kuzey Kürdistan’da yaşanan durum çok vahim bir aşamaya geldi. Türk Devleti Kürdistan topraklarında işgalcidir. Topraklarımız üzerinde akan her damla kanın sorumlusu devlettir, her şeyden önce varlığının meşruiyeti yoktur.

Neval Çelik

25.12.2015, Cum | 12:37

Birlik ve Hendek
Makaleyi Paylaş

İnsanlık tarihinde Kürdistan olgusu ilk kez bu düzeyde geçerlilik kazanarak meşru zemine oturdu. Meşruiyet kazanmasında DAİŞ’e karşı savaşan askeri gücünün payı çok büyük oldu. Irak ve Suriye’de insanlık adına savaşıldı ve dünya da böyle sahiplendi.

Bu süre içinde Güney Kürdistan ciddi badireler atlattı. Hâlâ da her şey aşıldı denemez. Ancak gelinen aşamada Suriye’de sağlanacak kısmî uzlaşının Güney Kürdistan’ın bağımsızlığına yol vereceği açık. Doğu Kürdistan için bu şarttır. Suriye ister Fırat’ın doğusu-batısı, ister merkezi, ister parçalı düzenlensin Kürdlerin Güneybatı Kürdistan’da statü elde etmeleri Kuzey Kürdistan’ı etkiler.

Kürdlerin statülerinin değişeceği çok açık. Bu değişim asgari mi olacak yoksa azami mi? Bu da Kürdlerin elinde, birlik olup olmamasına bağlı. Kürdlerin parçalı hali, birincisi; dışa güven vermiyor, siyasi platformlarda elini zayıflatıyor. Geçen süre içinde en küçükten büyüğe neredeyse tüm Kürd örgütlerinin devletlerle teması oldu. Genel anlamda üç aşağı beş yukarı aynı şeylerin konuşulduğu muhakkak ama iş muhataplığa geldiğinde resmi bir güç ortaya çıkamıyor. Kürdistan Federe Yönetimi’nin resmiyeti var fakat aynı nedenle temsiliyet alanı sınırlı kalıyor. Örneğin Viyana gibi önemli müzakere platformlarında sahanın en önemli unsurlarından olan Kürdler temsil bulamıyor. Bu da bizden büyük fırsatları değerlendirme olanağını alıyor. İkincisi ise; dışa yansıyan çelişkilerden Kürdistan’ı sömüren devletler yararlanıyor.

Kürdistan düşmanları için her Kürd örgütü potansiyel tehlikedir. Ya kullanmak ya da bitirmek üzere yaklaşır. İçinde bulunulan dağınıklık da buna müthiş zemin oluşturuyor. Kaynağı ise bizim birbirimizi, örgütlerin birbirini ele alışındaki temel zihniyettir. Bu zihniyetin temel iki çukurundan biri ‘benim olsun küçük olsun’, diğeri de tabiri caizse ‘ya benimsin ya da toprağın’. Kendisinden olmayanı, farklı olanı bitirmeye, en iyi niyetlisinin yabancı olarak ele almasına yol açan zihniyet. Yoksa kendi değerlerimizi bu kadar görmezden gelir miydik?

Başka milletlerden insanlar yabancı topraklarda karşılaştığında sadece milliyetlerinden dolayı birbirine sarılır, sahip çıkar. Biz kendi toprağımızda sadece farklı düşündüğümüz için birbirimizden kaçarak, saklanarak yaşıyoruz. Her parçada durum budur. Bu durum tüm ideolojik olgulardan sıyrılarak değerlendirilebilirse, sadece Kürd olarak ele alınırsa ne kadar acı bir tablo olduğu görülebilir. Ortada paramparça, zulüm altında Kürdistan dururken Kürdlük dışında birbirimize dayattığımız tüm ölçüler sadece yalan, sahte. Arkasına gizlenen tüm günahlar için birer haç.

Buna bir örnek vereyim; ‘işbirlikçi, hain’ Sezgin Tanrıkulu ile ‘direniş’ cephesinin sembolü Pervin Buldan’ın Türkiye meclisinde yaşadıkları durum tam bir trajediydi. Pervin Buldan ‘çıkarsan oraya geri dönemezsin’ dediği Kürdlerden birinin sesini duyurmasını sağlamaya çalışan Sezgin Tanrıkulu’nu TC meclis içtüzüğüne bağlı olduğu için susturdu. Buradan hangi gerçekleri okuyorsunuz allah aşkına! Bu olay ölçülerdeki sapmanın ve bu sapmanın oranının götürebileceği yerleri size göstermiyor mu? Ben orada yurtseverlik düzeyine bakarım, sahiplenirim. Çünkü değer katmıştır, bunun için çaba harcamıştır. Ama diğerini de mahkûm edemem. Çünkü bilirim etsem bile o da benimdir.

Doğrusu yanlışıyla biz bir milletiz. Bizim ötekimiz berimizin olması gibi bir lüksümüz yok şimdi. Bir millet farklılıklarıyla birlikte millettir. Yarın Kürdistan’da demokratı olur, sosyalisti, İslamcısı, feministi vs olur. İktidar mücadeleleri olur. Ama ortada paylaşamayacağımız bir ülkemiz yok henüz. Bırak ülkeyi insanlarımız bu ülkeyi ne kadar sahipleniyor? Kuzey’de bağımsızlık isteyen Kürdlerin oranı ne gerçekten? Acaba % 50’yi bulur mu? İstemeyenleri ‘hain, işbirlikçi’ ilan etme kolaycılığına düşmek özünde kimliğine yabancılıktır. Çok üstten bir yaklaşımdır. Kürdtürler, bizimdirler. Neden böyledir peki? Bir kısmı hakikaten asimile edilmiş ama büyük çoğunluğu Kürdlerin gücüne, geleceğine güvensiz bakıyor. Çünkü Kürdler tarih boyunca güç olamadı. Bundan birinci derecede egemen güçler sorumludur fakat Kürdler de bunu aşmak için birliğe yönelmedi. Parçalılık ve düşmanca tutumlar halkı yıpratıyor, güven kırılmasına yol açıyor. En yakın örneği Güney özerk statüsünün kuzeyde yansıtılma şeklidir. Objektif eleştiriyle birlikte statünün Kürdlere kazandırdıkları aktarılmadı halka. Tam tersine sürekli teşhir edildi. Bu tavrın toplumun bilinçaltında yarattığı sonuçları görmezden gelmesin kimse.

Bir olmak aynı olmak değildir. Birlikte olmak her konuda aynı düşünmeye, davranmaya zorlanmak değildir. Genel çıkarlarda uzlaşabilmek, genel politikada ortak akılla hareket etmektir. Kürd siyaseti bunun üst yapısına sahiptir. Her örgüt kendi içinde alt yapı hazırlayabilir. Artık koşullar bunu zorunlu kılıyor.

Alt başlık halinde ve kısaca bir konuyu daha ele almak istiyorum. Kuzey Kürdistan’da yaşanan durum çok vahim bir aşamaya geldi. Türk Devleti Kürdistan topraklarında işgalcidir. Topraklarımız üzerinde akan her damla kanın sorumlusu devlettir, her şeyden önce varlığının meşruiyeti yoktur. Bu gerçekten yola çıkarak Kürd Halkının kimliğini, taleplerini tanıdığı ve yasal olarak referandum yoluyla halka gittiği güne kadar da bu gayrı meşru, işgalci pozisyonu devam edecektir. Milli birlik projesi, bu konjonktürde Kürdler için asgari dahi kabul edilemeyecek, sıfat içermeyen bir projedir. Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de… uygulanan sokağa çıkma yasakları, göçler ve ölümlerin esas sorumlusu devlet ve Kürd sorunu konusundaki çözümsüzlüğüdür. Bu konuda PKK’yi medya üzerinden oturtmaya çalıştığı bir pozisyon var. Fakat alternatif olarak koyduğu hiçbir Kürdlük değeri ya da statü yoktur. Bu açıdan Kuzey’de yaşananları devletin bakmaya zorladığı yerden ele almak doğru değildir. Orada çatışan da ölen de Kürd çocuklarıdır.

Elimizi kolumuzu dilimizi bağlayan tuhaf bir paradoksun içine düştük. Kürdlere karşı da bunun sorumlusu PKK’dir. Murat Karayılan farklı önerisi olan varsa yapsın diyor bir röportajında. Ama bu çok geç kalmış bir söylem olmadı mı? Bir de nasıl olacak? Kürdler PKK’yle teması böyle dostun düşmanın da okuyacağı mesajlarla mı sağlayacak? Bu seçimlerin ardından, hendekler kazılmadan PAK’a, KDP’ye, HAK-PAR’a, PSK’ye, Azadi’ye hatta Hüda Par’a sorulsaydı, HDP halka sorsaydı çok değerli olurdu. Bir savaşı başlatıp, kan akarken toplumun tüm kesimlerini taraf durumuna sürükledikten sonra, çizginin bu yakası direnenler diğer yakası da ihanetçiler dedikten sonra öneri beklemek anlamsızdır.

Herkes yıllardır önerilerini yaptı, yapıyor. Biraz önyargısız kendi dışınıza bakabilseydiniz aslında kimsenin de öyle düşman olmadığını, gayet Kürdistanî duygularla birşeyler anlatmaya çalıştığını anlardınız. Tek bir önerim var; Kürdlerin kaderini belirleme hakkını sadece kendinizde görmeyin. Çünkü yanlışlar bu halka, toprağına zarar verdiğinde altından kalkamazsınız.

10438 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:22:05:04
x