Kürtlerin makus talihi: Göç ve Sürgün

Bunca zulüm ve asimilasyona rağmen, İç Anadolu’da yaşayan bir Kürt’ün benliğini kaybetmeyişini, mucize olarak değerlendirenlere katılmıyorum, çünkü bu mucize değil, Kürt halkının diline, kültürüne, bağlılığının göstergesidir. Makus talihimizi değiştirmek, yüz yıllardır kardeş deyip bizleri sürgün ettirenlerle ‘kardeşlik hukukunu‘ bir kenara bırakıp, komşuluk hukukuyla eşit yaşamamızdan geçiyor...

Xezal Botani

27.09.2015, Paz | 14:51

Kürtlerin makus talihi: Göç ve Sürgün
Makaleyi Paylaş

Birçoğumuzun dinlerken hüzünlendiği \"Malan bar kir\" stranındaki: \"Malan bar kir, çûne waranê, goştê me xwarin mişk û maranê..\" sözleri, Kürtlerin, tarihlerinde yaşadıkları göç ve sürgün trajedisini çok iyi anlatıyor.

Son dönemlerde ülkemiz Kürdistan’da yaşanan acı olaylarla, tarihin kirli-kanlı sayfalarında ki göç olaylarını hatırlarken, tarih tekerrür ediyor diyebiliriz. Bu olaylar sonucunda; Cizre, Yüksekova ve Silvan gibi ilçelerde göç olayları yaşandı. Göç ve sürgün denen kavramlar, Kürtlere hiç yabancı olmayan ve Kürtlerin tarih boyunca maruz kaldığı olaylardır. Osmanlı ve Türkiye tarihi, Kürtlerin zorunlu göç ve sürgünleri ile dolu bir tarihtir.

Göç ve sürgüne zorlamak demek, bir yavruyu zorla annesinin kucağından koparmak demektir…

Göç ve sürgüne zorlamak demek, ana toprağında tabiatın kuralları içinde yeşeren bir ağacı, kökünden koparıp susuz bir çöl ovasına mahkûm etmek demektir…

Kısacası göç ve sürgün sömürgeciliğin imha etme politikasıdır…

Ve biz Kürtler 300 yıldan beridir bu kirli politikanın kurbanı oluyoruz…

Kürtler neden Batı’ya göç ettirildi ya da göç etmek (kaçmak) zorunda kaldı?

Batı’da yaşayan yoğun Kürt nüfusunun sebebi nedir?

300 yıl önce, ‘’Kurdên Anatoliya Navîn”

Örneğin; Osmanlının 300 yıl önce iskân politikalarıyla İç Anadolu’ya sürdüğü Kürtlerin nüfusu bugün iki milyona yaklaşmaktadır. İç Anadolu’ya sürülen Kürtler, ‘’Reşvan, Canbeg, Şexbizini, Koçgiri, Badili, Mahasi, Pisiyan ’ gibi büyük nüfusa sahip olan Kürdistan’ın en büyük aşiretleridir. Amaç hem büyük aşiretleri Türkler içinde eritip yok etmek, hem de vergiye bağlayıp daha kolay asker temin edebilmektir. Bugün Kürdistan’da yaşayan Türklerde, yine o dönemin iskân politikalarıyla, Kürdistan’ın demografik yapısını değiştirmek için yerleştirilmiş ‘göçmen Türklerdir’, ki hedeflendiği gibi Kürtleri asimile etmekte hiç te başarılı olamadılar.

Osmanlı tarihinde ki bir diğer göç te, Osmanlı dönemindeki en büyük Kürt isyanı olarak tarihe geçen, ‘Mîr Bedîrxan isyanında’ gerçekleşti. Binlerce Kürt katledildi ve göçlere zorlandı. Mîr Bedîrxan ve ailesi de Girit Adasına sürgüne gönderildi. Bazı Kürtler Kuzey Afrika’ya bile sürgün edildiler.

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılıp-parçalanmasından sonra, Mustafa Kemal öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti döneminde, Kürt ve Kürdistan gerçeğini tanımayan cumhuriyete karşı serhildanlar başladı. Köprüyü geçen Atatürk, serhildanları en kanlı metotlarla bastırır, ardından sürgün ve göçler…

1920-1938 tarihleri arasında 19 Kürt Serhildani çıkmıştır. Bunlardan en büyükleri; Cemil Çeto (1920), Milli Aşiret (1920), Koçgiri (1921), Şeyh Said (1925), Ağrı Dağı ‘Zilan Katliamı’ (1930), Seyit Rıza ‘Dersim Katliamı’ (1937-38). Kürt halkının özgürlüğü uğruna verilen bu Serhildanlar esnasında yine büyük katliamlar ve zorunlu göçler yaşandı.

1920-1938 tarihleri arasında yüz binlerce Kürt katledildi, idam edildi, sürgün edildi, göçe zorlandı, geriye kalanlarda en kötü şartlara mahkum edildi!

1950’ler ‘’49’lar Olayı’’

20 yıl süren sessizlik 1958-1959 da ‘49’lar Olayı’ ile bozuldu. Kürt aydınları ve öğrencileri bir araya gelmeye başlarken, Kürt aristokratları da TC için bir ‘tehlike’ arz etmeye başladı. Bir de buna Mustafa Barzani’nin 1958’de Sovyetler birliğinden dönmesi ve Irak genelinde muhteşem karşılanması da eklenince, Türkiye de ciddi bir paniğe sebep oldu. Bu panik o kadar ileri boyuta taşınmış olmalı ki, Amed’de yayınlanan İleri Yurt Gazetesinde, Musa Enter’in ‘qimil’ adlı ‘şiiri’ için dava açıldı ve Ape Musa’ya destek olduğu gerekçesi ile 50 Kürt aydını da gözaltına alındı. ‘Gözaltına alınanlardan Mehmet Emin Batu mide kanamasından öldüğü için, davanın adı geriye kalan 49 kişi ile anıldı.’ Kürt katliamlarında ön sayfa ‘temizlik var’ manşetleriyle ünlü Cumhuriyet Gazetesi skandallarına ‘Doğu\'da ki bu küçük gazeteye kim kâğıt veriyor’ manşetiyle yenisini eklemiş, gazetede çıkan bu manşet haberden sonra devlet üç bine yakın Kürt’ü yine Batı metropollerine göçe zorlamıştı.’’

Sivas Kampı ve Sürgünleri

Güney Kürdistan’da Mela Mustafa Barzani önderliğinde ki ulusal hareket ve Kuzey’de ki 49’lar davası, 27 Mayıs Askeri darbecilerini de korkutur, olası bir ayaklanma paranoyasıyla Kürdistan’dan yaşları 14 ile 70 arasında ki 485 Kürt ‘zorunlu misafirlik’ adı altında 9 ay boyunca Sivas Kabakyazı’da tutulur. ‘’Öyle bir korku ki bu, darbe sonrası çıkarılan genel afta darbeciler ‘49’ların aftan yararlanmasına müsaade etmez’’. Cemal Gürsel tarafından kurşuna dizilmelerinin son anda engellendiği söylenen, 55 Kürt Ağası da Batı illerine sürgüne gönderilir. ‘‘Bu Ağalardan biri de Galip Ensarioğlu’nun babası Hacı Said Ensarioğlu’dur.’’

PKK ve 90’lar..

Kürt halkı’nın haklı davasında boyun eğmeyi ret ederek dağ yolunu seçmesi ve bunun sonucunda Türkiye tarihinin en kanlı yılları olarak tarihe geçecek olan 90’lı yıllar..

1990’lı yıllarda Kürt hareketi açısından yeni bir dönem başladı diyebiliriz. Güney Kürdistan’ın 1991’den itibaren bir statü elde etmesi ile birlikte, artık Kürt sorunu uluslararası arenaya taşınmıştı. Ayni zamanda Güney’in kazanımları Kürdistan’ın diğer parçalarını, özellikle de kuzeyi oldukça etkilemişti. Gerilla hareketinin yayılmasının yanında 1991’de Kürtler ilk defa grup olarak Meclise girmişlerdi.

Bütün bu olumlu gelişmeler, Özal’ın Güneyli güçlerle olan temasları ve Kürt meselesine olan olumlu yaklaşımı TC’nin illegal yapılanmalarını her zaman olduğu gibi tekrar devreye sokularak, Kürt örgüt ve kurumlarına, Gazeteci ve aydınlarına, hatta Kürt iş adamlarına ve onları savunan Avukatlarına karşı amansız bir takibat başlatılmış, Mart 1994 ‘te halk tarafından seçilen Milletvekilleri Meclisten alınarak cezaevlerine yerleştirilmişti.

90’lı yılların bilançosu, binlerce Kürt ya hapishanelere atıldı, ya infaz edildi, ya sürgün edildi ya da toprağını terk etmek zorunda kaldı. Yaklaşık dört bin köy ve mezra boşaltıldı ve yakıldı.

İşte böylesi bir ortamda Botan’lı bir ailenin neferi ve çocukluğunu 90’lı yıllarda yaşamış biri olarak kendi yaşadıklarımızı ve yaka paça can havli ile nasıl kaçtığımızı anlatayım. Çünkü bugün olup bitenler o gönleri gözlerimin önüne seriyor...

Botan illerinin birinde, üç gün üç gece kopan kıyamet, banyo-tuvaletlerde saklanmalar ve annemin bana ‘’negrî keça min negrî, leşker me bibîne û bibîhîze yê me bikuje’’ sözleri halen kulaklarımdadır. Bir devlet bunu bir anneye söylettiriyorsa, asla onun devleti olmadığı anlamına geliyor. Varını yoğunu, işini her şeyini bırakıp kaçmak zorunda bıraktıktan sonra, bir de kendisine muhtaç bırakan bir devlet. Bir eğitimci olan babam, ailesinin canını kurtarmak için öğretmenliğe geri dönmek zorunda kaldı. Tayinimizi Allah’ın bile unuttuğu iki öğretmenli 50-60 haneli, okuma yazma oranı %30’larda bile olmayan bir köye verdiler. Elektrik suyu bile olmayan 50 yıl geri de kalmış bu köyün, ‘’bir öğretmen geliyor’’ diye sevinmesi gerekirken, trajikomik bir olay yaşattılar. Bizim Kürdistan’dan geldiğimizi duyan köy halkı, ‘’teröristten öğretmen mi olurmuş?’’ diye büyük bir korkuya kapılıyor. Güler misin ağlar mısın? Devlet teröründen kaçan biz, ‘terörist’ olarak beklenen yine biz! Köye ilk gittiğimiz gün Muhtar babama aynen şöyle dedi; hocam hakkınızı helal edin, günahınızı aldık. Babam sordu, neden Muhtar, ne yaptın ki bizden helallik istiyorsun? Muhtar; neredeyse keleşlerle karşılayacaktık sizi, devlet bize öğretmen yerine ‘terörist’ gönderdi diye.

Cahil köylü halkı, bir öğretmeni Kürdistan’dan geliyor diye terörist olarak bekliyorsa, hayatında hiç köyünden çıkmamış, göç ve sürgünlere zorlanmış bir halkın, bir anda milyonlarca insanın olduğu metropol şehirlerinde neler yaşadığını siz düşünün..

Bunca zulüm ve asimilasyona rağmen, İç Anadolu’da yaşayan bir Kürt’ün benliğini kaybetmeyişini, mucize olarak değerlendirenlere katılmıyorum, çünkü bu mucize değil, Kürt halkının diline, kültürüne, bağlılığının göstergesidir.

Makus talihimizi değiştirmek, yüz yıllardır kardeş deyip bizleri sürgün ettirenlerle ‘kardeşlik hukukunu‘ bir kenara bırakıp, komşuluk hukukuyla eşit yaşamamızdan geçiyor...

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
14842 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:05:04:37
x