Yüzyılın en büyük Kürt askeri harekatı

Bu harekat, Kürt askeri tarihinde, onbini aşan mevcutla ve uluslararası müttefiklerle koordinasyon halinde yapılan ilk askeri harekattı ve 100 km uzunluğunda, 30 ve yer yer 50 km derinliğinde bir hattın süpürülmesini öngörüyordu.

20.12.2014, Cts - 10:56

Yüzyılın en büyük Kürt askeri harekatı
Haberi Paylaş
16 Aralık 2014 günü, Zerevanî Peşmerge Kuvvetleri Komutanı General Aziz Veysi, kendisiyle görüşmek isteyen Bild gazetesi muhabiri Claas Weinmann’ a randevu vermişti.

O gece, ben ve meslektaşım Hasan Doğan, savaş muhabirliği sırasında kendisine eşlik edeceğimiz Claas ile, generalin Musul’un kuzeyindeki sahra karargahında buluştuğumuzda, olağandışı bir Peşmerge hareketliliği ile karşılaştık. Sorduğumuz komutanlar, sadece Zerevani güçlerinden 4500 Peşmerge’nin harekete geçtiğini söylüyorlardı. Ayrıntılardan henüz kimsenin haberi yoktu. Ulaştığımız general Behçet Teymiz verdi bilgiyi: Musul Barajı’ndan Şengal Dağı’nın bulunduğu Suriye sınırına kadar, yaklaşık 100 km’lik bir hat boyunca 30 ve yer yer 50 km derinliğinde bir alana yönelik gerçekleştirilecek harekatta, Zerevani kuvvetleri doğu Kolunu oluşturuyordu. Bunun dışında batı kolu, kısa süre önce Peşmerge’nin kontrol ettiği Rabia bölgesinden güneye inecekti ve her iki kol, Şengal Dağı’nda buluşacaklardı.

Gece yarısından sonra, 17 Aralık sabahı, saatler 3’ü gösterene kadar, General Aziz Veysi, General Behçet ve diğer yardımcıları, bütün saldırı kollarıyla, takviye, mühendislik ve lojistik kuvvetleriyle son planlamalarını yaptıklarında, müttefik kuvvetleri Zumar’ın güneyindeki IŞİD mevzilerini bombardımana başlamıştı. Bombardıman sürerken, saldırı birlikleri tek tek iç planlamalarını yaptıktan sonra, birkaç saat, belki de bazıları zaman kalmadığı için birkaç dakika olsun uyumaya çalışıyordu.

Bu harekat, Kürd askeri tarihinde, onbini aşan mevcutla ve uluslararası müttefiklerle koordinasyon halinde yapılan ilk askeri harekattı ve 100 km uzunluğunda, 30 ve yer yer 50 km derinliğinde bir hattın süpürülmesini öngörüyordu. Operasyonun merkez karargahı, Duhok’un güneyinde Dicle nehrinin batısında bir yerde kurulmuştu ve Ulusal Kuvvetler Komutanı Mesud Barzani harekata doğrudan komuta ediyordu.

17 Aralık sabahı uyandığımızda çevremizde kimse yoktu. Saat 4 civarında herkes yola çıkmıştı. Dicle çevresindeki sisin görüş mesafesini on metrenin altına düşürdüğü bir zamanda, Zumar’ın güneyine doğru yola çıktık. Vardığımız geçici sınırda anayol üstündeki köprü, daha önce IŞİD tarafından havaya uçurulmuştu. Musul Barajı’ndan geçerek güneybatıya uzanan bu karayolunun Berlin-Bağdat demiryolu hattına ulaşmasına birkaç kilometre kala, binlerce Peşmerge bekleme halindeydi. Mühendislik kolu Peşmergeleri, neredeyse çeyrek saatte zırhlı araçların da geçebileceği bir köprüyü inşa etti ve güçler ilerlemeye başladı. Yükselen güneş sisi dağıttığında, karşımızda hat boyunca doğudan batıya doğru bir çizgi üstünde kurulmuş Karez, Gılgameş ve Kupane köylerini artık net görebiliyorduk. İki müttefik uçağı birkaç dalış yaptıktan sonra, batıdan Peşmerge timleri Kupane köyüne girmeye başlamıştı. Müthiş denebilecek bir motivasyonla ilerleyen Peşmerge, birkaç on dakika içinde Kupane’yi ele geçirdi.

Bu arada cephenin Kolordu Komutanı General Aziz Veysi, karayolunda kilometrelerce uzunlukta savaş araçları ve silahlarıyla emir bekleyen güçler arasında, kilometrelerce ileri ve geriye neredeyse koşarak gidip gelirken, kendine seslenen hiç kimseyi duymuyordu bile. O kritik ilk vuruş saatlerinde, onda zafer kazanmaya kilitlenmiş gerçek bir generalin tutku ve çabasını gördüm. Bulunduğumuz hattaki merkez güçlerinin ilerleyişi kusursuzdu.

Şimdi burada, şöyle düşünecek arkadaşlar geldi aklıma: “Ma bizim hava desteğimiz olsa, biz dünyayı fethederiz…” Edersiniz, biliyorum. Yeter ki biri size, bağımsızlığın ufkundan küçük bir ışık göstersin, yaparsınız. İnanıyorum.

Öğlen saatlerine doğru, ilk kademedeki bütün köyler düşmüş ve yalnızca en doğu uçtaki Karez Köyü’nde zayıf da olsa bir direniş sürüyordu. Bir ara, Batıdaki Gılgameş Köyü civarından, ana karayolunda bulunan binlerce Peşmerge’ye Kanas ateşi başladı. Araziye kaçan umutsuz bir ya da iki IŞİD militanı, arazi boyunca uzanan eski demiryolu hattının menfezlerinden ateşe başlamıştı. İlk birkaç atıştan biri, bir uçaksavarın başında bulunan bir Peşmerge’yi bacağından yaralamıştı.

Burada ilginç bir görüntüyle karşılaştım. General Aziz, bu ateş sırasında arka hatlara doğru karayolunda hızla yürüyordu. Diğer Peşmergeler yol kenarındaki yükseltilere uzanıp siper almışken, o bir an bile kafasındaki hattan kopmuyor, onlarca Kanas mermisi tepesinde vızıldarken yürümesini sürdürüyor, ateşin geldiği tarafa dönüp bakma gereği bile duymuyordu. Bu durum yarım saat kadar sürdüğü halde, General Aziz’in hedefe odaklanmasını bozduğunu hiç görmedim.

Bu arada, IŞİD teröristleri de, kendileri görünmediği halde, apaçık hedefte bulunan binlerce Peşmerge’den sadece birini bacağından yaralayabilmiş, bunun dışındaki yüze yakın mermilerini boşa harcamışlardı. Bu, Peşmerge’nin ezici ilerleyişinin onlarda yarattığı ruh halini göstermeye yetiyordu.

Güneşli bu günün akşam saatlerine doğru, en fazla direniş gösteren Karez Köyü de düşmüştü. Köyün dışına kaçan IŞİD teröristlerinin kaçmasına izin vermeyen Peşmergeler, daha güneyden bir çember atmışlardı. IŞİD’in son kalıntıları köyün güneye inen tepelerinde imha edilirken, bir intihar saldırganı, köyün içinde bir evin avlusuna gizlediği bomba yüklü aracıyla, imha edilen eski polis merkezine yakın bir noktada bekleyen Peşmerge araçlarına doğru hızla ilerlemiş, ancak beş metre mesafede vurulabilmişti. Araç infilak etmiş, ağır yaralanan on kadar Peşmerge ve komutanları, hızla ambulanslara alınarak Duhok’a doğru yola çıkarılmıştı.

Ertesi sabah erkenden indiğimiz güneydeki siperlerde, üç IŞİD teröristinin cesedi hala duruyordu. Askeri hayata yeni adım attıkları belli olan genç Peşmergeler, kurbanlarının başında hatıra resmi çektiriyorlardı. Biraz ileride, yol kenarında infilak etmiş iki arabadan yola ve çevreye saçılan 8 IŞİD’li cesedi, yolun altındaki menfezde bulunan çamurlu su birinkitisinde toplanmış, çöpe atılmış plastik mankenleri andırıyorlardı. Bu cesetlerle karşılaştığımız her an, bu ifadesiz ölülerin, nasıl olup da onbinlerce kadın, çocuk ve diğer masumların ahlak ve ölçü tanımaz katilleri olduğunu düşünmeden edemiyorduk.

Peşmerge durmadı, güneye doğru ilerlemeyi keserek, Musul-Rabia üzerinden Suriye’ye giden karayolu boyunca ilerlemeyi gece boyunca sürdürdü. 18 Aralık günü sabah olduğunda, 30 km batıya ilerlemiş ve önüne çıkan bütün köyleri IŞİD teröristlerinden temizlemişti. Peşmerge Güçleri’nin temel taktiği, “yıldırım saldırı” kavramıyla açıklanabilecek, ilk vuruşun ölümcül olmasının ezici etkisini son hedefe kadar sürdürmek ve değerlendirmekti. Sabahleyin ulaştığımız noktada, harekat boyunca onbin kişilik ordunun yegane ağır zırhlıları olan, modası geçtiği için Sovyetlerin Irak ordusuna verdiği ve daha sonra Peşmerge’nin eline geçmiş olan müzelik 6 adet tank, ilerledikleri batı yönünden doksan derece saparak, güneye ilerlemeye başlamışlardı. Saat 10 civarında, konvoyların ilerlediği hattın doğusunda kalan bir grup evin arasından, patlayıcılar yüklenmiş iki IŞİD aracı hızla çıkarak Peşmerge kollarına doğru sürdüğünde, eski ve bozuk bir 106’lık sahra topunu tamir etmiş ve cepheye getirmiş olan yaşlı bir Peşmerge’nin hışmına uğradılar. Her iki araç da daha güçlere yaklaşmadan infilak etmişti.

Peşmergeler, bu sırada, direniş gösteren IŞİD militanlarından sağ ele geçirdikleri üç teröristi Duhok’a sevkediyorlardı. Üçü bir kamyonetin arka koltuğuna oturtulmuşlardı. Korku ve soğuktan bembeyaz olmuş yüzlerinde, kötülük dışında hiç bir ifade, bir karakter yoktu. Öylesine hissizdiler ki, sıfıra yaklaşan soğukta titremiyorlardı bile. Bedenlerinde kan yok gibi görünüyordu. Gözleri yok gibi görünüyordu. Kaskatıydılar.

Bu gerilim içinde, harekatın komuta merkezi, eşlikle ve korumakla yükümlü olduğumuz Alman gazeteciyi geri hatlara almamız gerektiğini bildirince, Peşmerge’nin eline geçmiş olan köylere bakmak üzere geri döndük. IŞİD, yerleştiği köylerde Kürd ve Kürdistan ile ilgisi olan herkesin evlerini yerle bir etmişti. Köylülerin ve özellikle Peşmerge araçları geçerken ellerinde Kürdistan bayraklarıyla yol kenarlarında sevgi gösterisi yapan çocukların mutlulukları, sevinçleri belirgindi; ancak, IŞİD egemenliğindeki zamanlarını burada geçiren köylülerin ifadelerinde, savaş alanının ortasında kalmış olmanın ve birbirine tamamen zıt iki dünya arasında hayat değiştirmenin bütün şokunu görebiliyorduk.

Misafir olduğumuz, Kürd Gerger aşiretinden bir aile, bir çocuklarının IŞİD tarafından kaçırıldığını söylüyordu. Diğer oğulları ise, IŞİD zanlısı olarak peşmerge güçleri tarafından tutuklanmış ve cezaevindeydi. Peşmerge Güçleri’nden bazıları, ailenin IŞİD tarafından kaçırıldığını söylediği oğullarının, aslında IŞİD’e katılmış olduğuna ilişkin kanıtlara sahip olduklarını söylüyorlardı. Sadece bu olay bile, IŞİD’in yalnızca askeri güçle yok edilemeyeceğini, sorunun aynı zamanda toplumun bazı kesimlerini derinden ele geçirmiş olan kadim bir kötülüğün zihinlerden yokedilmesi sorunu olduğunu açıklamaya yetiyordu.

19 Aralık sabahı, vardığımız son noktadan Tel Ahfar yönüne ilerleyen ve sonra yeniden batıya, Şengal dağına dönen Peşmerge ordusunun izinden ilerlediğimizde, karşılaştığımız ıssızlık ve sessizliğe önce fazla bir anlam veremedik. Birkaç on kilometre sonra karşılaştığımız uykusuz, yorgun, ama ateş gibi diri Peşmerge timlerine, kolordu komutanlarının nerde olduğunu sorduk: “Ooo, daha çok yolunuz var,” dediler, “Şengal Dağı’nın dibine kadar gitmeniz lazım.” Doğrusu buna pek inanmadık, -gezmeye çıksanız bile, bu kadar köyü gezerek bir gecede Şengal Dağı’na ulaşamazdınız. Bu noktadan sonra, önümüzde hiç bir engel olmaksızın, saatlerce araba kullanmamızı gerektiren 70 km’lik bir yolu; onlarca kilometre genişliğindeki bir şeritte uzayan IŞİD mevzilerini süpüre süpüre, Peşmerge ordusu bir geceden daha az bir sürede kat etmiş miydi gerçekten? Hız, motivasyon, kararlılık, ezici akış, ne derseniz deyin, -Peşmerge’nin ilerleyişi inanılmazdı, mucizeydi. Çünkü Kürdlerin askeri tarihinde, en azından bu orduda yaşayanların böyle bir tecrübeleri hiç bir zaman olmamıştı. Bu harekat, bütün Kürdler için gurur kaynağı olacaktı.

Yol üstündeki bir köyde, hala yanmakta olan IŞİD mevzisi evlerin çevrelerinde, yanmış katil cesetlerinin kokusu atmosfere yayılmıştı. Peşmergelerin harekatın başlangıcında tekrarladıkları sözlerini hatırladık: “O insanlık düşmanlarına asla merhamet etmeyeceğiz.”

Sonunda, Şengal Dağı’nın kuzey yamacına yaslanan Şerefdin mabedine ulaştığımızda, kolordu komutanlarının yine toplantı halinde olduğunu öğrendik. Mabedin ön tarafında bulunan meydanda büyük bir uğultu vardı. Almanların verdiği ve Peşmergelerin “DingoYek” diye adlandırdıkları bir zırhlı aracın ön camları, yan zırhları, geceki IŞİD uçaksavar mermilerinin izlerini taşıyordu. Bu gece, peşmerge ne bir şehit, ne de bir yaralı vermeden 70 km’den fazla ilerlemiş, karşısında çıkan bütün engelleri yerle bir etmişti.

Bugün aynı zamanda Ezdilerin bayramıydı, Şerefdin mabedinin merdivenlerine çıplak ayakla çıkıp, kapıları öperken, “bugün iki bayramı yaşadığımıza şükürler olsun,” diyorlardı. Soğuktan kavrulmuş yüzler gülüyordu. Yaşlı kör bir adam yaklaştı, “elinizde sağ olan düşmanlarımızı bize verin,” dedi, “yavaş yavaş, parça parça, dilim dilim…” Ağlıyordu. Ağlıyordum.

Şunu bir kez daha gördüm: Kürdler müthiş savaşçılar, ve savaş alanında bir tek şeye muhtaçlar: Komutasına güvenebilecekleri, hedeflerine kilitlenmiş gerçek generaller, komutanlar. Bunlar olduktan sonra, Kürd savaşçılarını ne Kuzeyde, ne Doğu’da, ne Batı’da, ne de Güney’de kimse durduramaz. En zayıf görüneni, en edilgen olanı bile, böyle bir motivasyonla ateşten bir varlığa dönüşebilir.

Kardeşler, inanınız, ulusunuzla duyduğunuz gurur haklı bir gururdur. Güney Kürdistan Ulusal Peşmerge Kuvvetleri Başkomutanı Mesud Barzani, Kürd tarihinde eşi görülmemiş büyüklükte bir askeri harekatı, hem büyük bir sadelik, hem de gurur verici bir ataklık ve kararlılıkla yönetiyor.

Ve generallerinden en sade Peşmergesine kadar bu komutayı tamamlayan ulusal bir zafer gücü, Kobanê’den Xaneqin’e kadar, bağımsız bir Kürdistan’a doğru akmaya başlamıştır.

Siyasal çekişmeler, kıskançlıklar, ideolojik farklılıklar bu akışta hiç bir anlam ifade etmemektedir. Bütün düşünceleri, eğilimleri, bir toprak sevdasında, ulusun bağımsızlığı ve birliği sevdasında bütünleştiren bir komuta ve eğilim söz konusudur.

Mütteffik hava güçleri ve istihbarat desteği elbette çok önemliydi. Fakat şu da önemli: Kürd Peşmergeleri olmaksızın bu zafer kazanılamazdı. Bu desteği sağlamak için yürütülen diplomatik çabaların tutarlığı da, sıcak savaş alanındaki hayati ayrıntılar kadar büyük değer taşımaktadır, çıkarılacak sonuç budur. Şimdi müttefik olduğumuz güçlerin hemen hepsi, daha birkaç yıl öncesine kadar, Kürd özgürlük mücadelesine her yerde karşı duran güçlerdi. Şimdi aynı cephede onların destekleriyle ilerlememiz, Kürdlerin tarihsel başarılarından biridir ve bunu görmezden gelmek, bu tecrübeyi bir kenara atmak, ölümcül sonuçlara yol açabilir.

Öte yandan, topraklarımızı düşmanlarımızdan geri alabilme duygusunun eşsiz bir duygu olduğunu da yaşayarak gördüm. Bu günler boyunca tamamen odaklandığım tek duygu bu oldu. Toprakları düşmandan arındırmak, özgürlüğe gerçek kapıyı açmaktır. Elbette başka uluslarla, başka inanışlarla birlikte yaşayabiliriz; elbette dünya sınırlar olmaksızın daha iyi bir yerdir. Ama Kürdistan toprakları, Kürdistan topraklarıdır. Bu topraklar, Kürdlerin gerçek hakimiyetine girmeden, orada özgürlükten kimse söz edemez. Orada hayat kurulamaz, orada barıştan söz etmek bir ironidir. Bu hakikat, yani Kürtlerin kendi toprakları üzerinde egemenlik hakkını elde etmesi, Kürd ve Kürdistan’ın varlığı için ilk anahtardır.

Kısa keseyim, 17 Aralık büyük harekatı ve izleyen zaferden çıkardığım sonuç şu: Askeri anlamda, bağımsız Kürdistan yolunda atılan ilk büyük ve belirgin adımdı bu zafer.

Kürdler, büyük orduları koordine etmeyi ve engel tanımadan, ezici bir iradeyle ilerlemeyi karakter haline getirecekler, bunu görebiliyorum. Ve bağımsızlığa giden yolda, daha büyük, daha kompleks harekatlar yaşanacaktır.

Kazanacağız, bağımsız bir ülke olacağız. Müjdeler olsun ruhlarında bağımsızlık idealini besleyen Kürdlere, Kürdistanlılara. Zaferleri kutlu olsun.

Basnews
Bu haber toplam: 8545 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:49:25
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x