Kürt Kimliği ve Hamidiye Alaylarını Oluşturan Aşiretler

Hamidiye Alayları, Osmanlı padişahı II.Abdulhamit’in 1860’ların başında kurduğu Osmanlı’nın ‘modern ordu’ sınıfına girecek Hafif Süvari Alaylarıdır. Osmanlı’da ordunun modernleşmesi 1860’lı yılların başında başlayarak 1922 yılına kadar devam eden bir süreçtir.

24.04.2016, Paz - 08:34

Kürt Kimliği ve Hamidiye Alaylarını Oluşturan Aşiretler
Haberi Paylaş

Bitlis Düşünce ve Akademik Çalışma Grubu önemli bir araştırma çalışmasına imza atarak, görsel meteryallerle desteklediği Hamidiye Alaylarını Oluşturan Aşiretleri konu etmişler. bitlisname.com\'da \'Kürt Kimliği ve Hamidiye Alaylarını Oluşturan Aşiretler\' başlığıyla yayınlanan araştırma yazısını olduğu gibi yayınlıyoruz.

II.Abdulhamit, Hamidiye Alaylarını olası bir Rus işgaline karşı Kürt, Türkmen, Yörük, Arap, Muhacirlarden oluşturdu. Hamidiye Alaylarının görevi olası bir işgale karşı ‘Doğu Cephesin’de’ tam tekmil hazır bulunup işgale karşı direnmekti. 1900-1918 yılları arasında egemen olan İttihat ve Terraki Jön Türkler Örgütü, Osmanlı Saltanatını ortadan kaldırdı. 1900’lü yılların başında Hamidiye Alayları düzensiz bir orduya dönüştü. Çoğu zaman isimleri gasp, çetecilik, zorbalıkla anıldı. Özellikle mobilize güç olarak kullanılan Arap aşiret süvarileri birçok suça alet olmuşlardır. Osmanlı’da modern ordu tarihi 1860-61 dönemiyle başlıyor. Hamidiye mensupları subay okuluna gidiyor, askeri üniformalar giyiyor profesyonel bir asker olarak görev yapıyorlardı. Bunun bir diğer nedeninin, Kürt aşiretlerini bu şekilde destekleyerek dağılan Beyliklerin isyana kalkışmasıyla isyanı bastırmakla alakalı olduğu da güçlü bir ihtimaldir.

İttihat ve Terraki’nin ‘yeni ulus’ yaratma yolunda başlattıkları harekatta ismi ilk çizilen halk Ermeniler oldu. Hamidiye Alaylarının çoğunluğunu Kürdlerin oluşturduğu tezi çürük ve temelsiz bir tezdir. Bu tezin arkasında Kürt kimliğine yönelik derin bir saldırı konsepti bulunmaktadır.

Hamidiye Alayları Kürt ulusunu ve Kürt milletini temsil etmemiştir. Hamidiye Alaylarına bağlı Arap ve Türkmen aşiretleri de bulunmaktadır. İttihatçılara bağlı Aşiretlerin yaptıklarını Kürt Ulusal Kimliğine dayatılması günümüz aydınlarının ısrarla yaptığı hataların başında gelir. Kürt Ulusal Kimliği’nin yeniden inşası için girişilen projeler ve gösterilen çabalara karşı kimliğe dayatılan ” katliamcı ” damgasını Tarih hiç bir şekilde doğrulamıyor aksine Hamidiye Alaylarında sadece bireysel olarak Kürt aşiretlerin değil Türkmen, Yörük, Arap aşiretlerinde yoğunlukla olduğunu ispat etmektedir. Tarih Kürtlerin millet olarak masum olduğunu bireysel davranan Kürt, Türkmen, Yörük ve Arap aşiretlerinin hatalı olduğunu birkez daha ispat etmiştir. Hamidiye Alayları dönemin hükümeti tarafından organize edildiği için aşiretlerin yapmış oldukları cinayetlerin muhattabı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Hamidiye Alayları 1900’lü yılların başında yavaş yavaş dağılma sürecine girmiştir. 1900’lü yılların başında profesyonel ordu görev yapmaktaydı. Kürdler, İttihat ve Terraki Jön Türklerin zalimliğini önceden hissetmiş bu sebeple Jön Türklere karşı mücadele başlatmıştır.

Jön Türklere karşı başlatılan Bitlis Ayaklanmasına bakalım;

Jön Türklere ilk ciddi ve kapsamlı ayaklanma Bitlis ayaklanmasıdır. Osmanlı Saltanatı’nın son bulması Kürd Özerkliğini de ortadan kaldırmıştı. Kürdlere tepeden dayatılan kimlik, asimilasyon ve baskıcı politikalar Bitlis’te bir kırılma meydana getirmiştir. Kürd liderleri ve kanaat önderleri İttihat ve Terraki’nin sinsi ve zalim politikalarını önceden sezdikleri için askeri bir hazırlığa girişmişlerdir. Bitlis Ayaklanması başlamadan önce Mela Selim öncülüğünde Bitlis’te Ermeni patrik ve eşraflarla bir görüşme gerçekleştirilmiştir. Mela Selim, toplantıda Ermenilerden açık bir destek isteyerek İttihat ve Terraki’nin herkese büyük acılar getireceğini ifade etmiştir. Buna karşılık Ermeni cemaatinin verdiği cevap ”İttihat ve Terraki laik bir sistem getiriyor. Bizler bu sistemi savunacağız” olmuştur. Kürdler, Bitlis’te tek başlarına Jön Türklere karşı bir ayaklanma başlatmışlar ve ayaklanma İttihat-Terraki tarafından Bitlis üzerine gönderilen büyük bir orduyla Nisan 1914 sonlarında bastırılmıştır. Devamında patlak veren Rus-Osmanlı savaşı sonrası askeri birlikler Bitlis bölgesinden çekilmemiştir.

Yazar Andre Walton ‘American Philanthropy and Women’s Education Exported’ isimli kitabında Rahibe Roberta Wollons’un Bitlis’te misyonerlik faaliyetleri yürüten Charlotte ve Ely kardeşlerin yaşamına değinirken Bitlis Ayaklanması ve sonrasında yaşanan Ermeni katliamıyla ilgili dikkat çekici bir ayrıntıyı rapor ediyor.

“Bitlisli Kürdlerin, Devlete karşı ayaklanmaları sonucu, şehre çok sayıda askeri birlik getirilip konumlandırılmıştı ve tekrardan 1915’te, bu Türk askeri birlikleri, Ermenilere karşı katliama Bitlis civarındaki köylerde başladılar’, American Philanthropy and Women’s Education Exported/Andrea Walton

Yazar Andera Walton’un notlarından da anlaşılacağı üzere 1915 yılında Ermenilere karşı yürütülen soykırımda 1914 yılında Bitlis’e gelerek Kürd ayaklanmasını bastıran ve bölgeden çekilmeyen askeri birliklerin payı ve rolü büyüktür. Askeri birlikler düzenli ve planlı bir şekilde Ermenilere karşı tehciri ve katliamlara kalkışmıştır. Birçok çocuğun subaylar tarafından alınıp İstanbul ve Ankara’ya götürüldüğü bilinmektedir.

Mela Selim ve Şeyh Şahabeddin’in gördüğü İttihatçılar tehlikesini Şeyh Said’in de gördüğünü biliyoruz. O dönem yaşayan bütün Kürt kanaat önderleri, liderleri, siyasetçileri İttihatçıların yeni ulus inşa etme yolunda asimile edemedikleri bütün halklara karşı katliam gerçekleştireceğine hemfikirdi. Nitekim, katliam ve imha politikaları önceden görüldüğü için Mela Selim öncülüğünde bir heyet Bitlis’te bulunan Ermeni cemaatiyle görüşüp İttihatçılara karşı destek istemiştir. Maalesef kaderin cilvesidir; Ermeniler İttihatçıların yeni paradigmasını kendilerine daha yakın ve yaşanabilir bulmuştur…

Mela Selim’in o döneme ait bir fermanına bakalım : ”Kürt süvarileri Ermeni köylerinden geçtiklerinde bir şeker dahi alsalar ücretlerini ödeyecekler.” Kürtler, esas düşmana karşı savaşırken bölgelerinde bulunan diğer halklara karşı fırsatçı davranarak ‘imha’ politikası gütmemiştir. Aksine, işbirliği yolunu denemiş işbirliği gerçekleşmeyince diğer halklara karşı nötr kalmışlardır. Lokal gerçekleşen bir takım olaylar elbette olmuştur günümüzde bile çeşitli sorun ve anlaşmazlıklardan kaynaklanan ve ölümle sonuçlanan olaylar oluyor. O dönem lokal olarak bir kaç münferit olayın olması doğaldır. Kürtler haklı mücadeleleri dışına çıkıp haklı mücadelelerini haksız bir duruma itecek adımlar tarih sahnesi boyunca atmamıştır. Tarih gösteriyor ki, Kürt milletinin Ermeni halkına yönelik sistematik bir saldırısı olmamıştır. Bitlis şehir kültürüne sahip olduğu için insanlar bir arada tahammül ve anlayışla yaşamıştır. Öyle ki, Ermeni biri öldüğünde Sunni Kürt dua eder, Sunni Kürt ölünce Ermenilerin cenazeye katılıp dua ettiği baba annemin anılarından iyi biliyorum.

Kürtler, Jön-Türklerle savaşırken, Ermeni öğrenciler kurşundan ve savaştan etkilenmesin diye stratejik mevzilerini değiştirecek erdeme, basirete ve hukuka bağlıydılar.

Kürdistan’ın birçok şehrinde Ermenilere karşı pozitif anı negatif anıdan fazladır. Aydın çevreler kamuoyuna sürekli negatif olayları anlatarak Kürt kimliğine karşı açık bir saldırı gerçekleştiriyorlar. Bu tutum hakkaniyete sığmaz.

Şeyh Said 1. Dünya savaşı yıllarında halka şunu anlatıyor ;

“İttihatçılar, bu Enver Paşalar, Talat Paşalar, bunlar hepsi ırkçı insanlardır. Zalim adamlardır. Bunlar Ermeniler’i de öldürecekler, Kürtler’i de öldürecekler. Önce Ermeniler’i ortadan kaldıracaklar, onların işini bitirdikten sonra da bu kez Kürtler’i yok edecekler. Bunların zihninde var bunlar. Konuşmalarında var, projelerinde var, pratiklerinde var.”

Şeyh Said ve bir çok Kürt İslam aliminin İttihatçıların yaptıkları katliamlara karşı durdukları ve fetva verdikleri bilinmektedir. Kürtler tarafından sevilen ve sayılan bu alimlerin söyledikleri Kürt halkı tarafından itibar görmüş lakin İttihatçı çeteler tarafından umursanmamıştır.

\"arap13\"

Tamamı Araplardan oluşan Hamidiye Alayları Süvari Birlikleri 1897

Aşağıda vermiş olacağımız tablo’da Hamidiye Alaylarına katılan Aşiretler, Bölgeleri, Piyade ve Süvari sayıları Hamidiye Alayları’nın yapısını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Aşiretler, Terekemeler, Araplar, Kürtlerden oluşuyor. Liste de yer alan bazı Kürt aşiret reislerinin fotoğrafları da bulunuyor.

\"hamidiye\"
Hamidiye Alaylarının yapısına kısaca bakalım;

1891’de ilk olarak çıkarılan elli üç maddelik nizamnâmede Hamîdiye Süvârî Alaylarının nasıl kurulacağı ve özelliklerinin nasıl olacağı açıklanmıştır. Buna göre; bu alayların isimleri “Hamîdiye Süvârî Alayları”dır. Bu alaylar, dört bölükten az, altı bölükten fazla olmayacaktır. Her bölük; dört takımdan, her takım da 32 erden az, 48 erden fazla olmayacaktır. Her alay en az 512, en fazla 1152 kişiden meydana gelecektir. Her dört alay bir liva sayılacaktır. Büyük aşîretlere bir veya birden fazla alay, küçük aşîretlere ise bir kaç bölük kurma hakkı verilecektir. Ancak alay kurulması ve eğitim maksadıyla aşîretlerin birleştirilmesi önlenecek, merkezî otoritenin veya ordu komutanlarının emri ile yalnızca savaş zamanında birleştirilecekti.

\"milli1\"

Hamidiye Kürt Süvari Alayları Milli Aşiret Reisi İbrahim Paşa ve Süvarileri

Her alaydan iki çavuş orduyu hümâyûn merkezine gönderilip eğitime tâbi tutulacaktı. Ayrıca her alaydan bir çocuk seçilerek İstanbul’a gönderilecek, orada süvârî mektebinde tahsil gördükten sonra mülâzımlık (teğmen) rütbesiyle memleketine ve alayına dönecekti.

\"karakeci1\"Hamidiye Süvari Alayları Karakeçili Türk Aşiret Reisi Halil Bey Sancak Teslim Alırken…

Hamidiye Süvari Alayları erlerinin askerlik süresi 23 yıl olarak kabul edilmişti. Bütün aşiretlerdeki erkeklerden 17 yaşından 40 yaşına kadar olanlar asker sayılmakta idi. Bu erat üç kısma ayrılmıştı. 17-20 yaşında olanlara “Efrad-ı İptidai”, 21-23 yaşında olanlara “Efrad-ı Nizamiye” ve 40 yaşında olanlara da “Redif Efradı” adı verilmişti.

\"haydaran1\"

Hamidiye Kürt Süvari Alayları Haydaran Aşiret Reisi Kör Hüseyin Paşa ve Askerleri

Hamidiye süvari alayları çeşitli kabilelerden kurulduğundan kıyafetleri de değişikti. Birliklerin onbaşı ve çavuşları günümüzde olduğu gibi kendi erleri arasından seçilirdi. Hamidiye süvari alaylarının ilk teşkilinde bu alayların başına aşiret reisleri komutan olarak atanmış ve kendilerine rütbe, nişan verilip maaş bağlanmıştı.

\"arap12\"

Hamidiye Süvari Alayları, Arap Tayy Aşireti Reisi Abdurrahman Bey’e Diyarbekir’de Sancak Veriliyor Yıl 1894

Aşiretin diğer ağaları da subay olarak görevlendirilmişlerdi. Kaymakam, binbaşı, kolağası ve mülazım rütbelerindeki görevlilerin aşiretlerin ileri gelenlerinden tayin edilmesi uygun görülmüştü. Aşiret çocuklarından Harp Okulunu bitirenleri ile üç yıllık süvari okulunu tamamlayanlar teğmen olurlardı.

\"hamidiye11\"

1915 yılında Ermeni tehcirine katılmış Araplardan oluşan Hamidiye Birliği Diyarbakır’da…

Hamidiye süvari alaylarına atanan subaylar, 14 yıl hizmete mecburdular. Meşru bir mazeretleri olmadıkça istifa edemezlerdi. Erler ve subaylar, toplantılara katılmak zorunda idiler. Aşiretlerin veya kabilelerin adetleri cezayı hafifletmezdi.

Belirtilen esaslarda kurulan Hamîdiye Alaylarına katılmak için her aşîret severek müracaat ettiğinden, hepsini alma imkânı olmuyordu. Hamîdiye Alaylarının sayısı ilk zamanlar 50 civarında iken, zamanla 100’e yaklaştı. Alaylara katılmak için güneydeki Arap kabîleleri de müracaat ediyorlardı.

\"terekme1\"

Karapapaklar-Terekemelerden oluşan Hamidiye Alayları Süvari Reisleri, Terekemeler Azeri Türkmenleri olarak bilinir.

1891 yılında pek çok aşiret reisi İstanbul’a gelerek Sultan Abdulhamid’i ziyaret ettiler ve bağlılıklarını arz ettiler. Sultan Abdulhamîd de onların her birine hediyeler ve nişanlar vererek taltif etti. Böylece merkezî otorite ile aşiretler arasında önceden olmayan diyalog kurulmuş oldu. Fakat her şeye rağmen Hamîdiye Alaylarıyla dirlik, düzenlik sağlamak kolay olmuyordu. Aşîret hayatına alışmış insanlardan düzenli askerî birlikler meydana getirmek zordu. Bu durumları bilen Sultan Abdulhamîd, aşîretlere karşı devamlı hoşgörü ve sabırla muamele edilmesini tavsiye etti. Hatta iradelerinin birinde; “Normal askeri birlikler gibi hareket etmeleri imkansız ise de, hiç olmazsa bu sayede disiplin altına alınmış ve neticede günün icablarına göre, az da olsa, eğitilmiş olurlar.” dedi.

\"kurd11\"

Kafkasya Cephesinde bulunan Kürdlerden oluşan Hamidiye Alayları Süvari Birlikleri

Askeri yönden stratejik öneme sahip yerlerde kurulan Hamidiye Alaylarının her birine, bir tarafında Kurân-ı Kerîm’den bir ayet, diğer tarafında ise padişah armasıyla işlenmiş kırmızı atlastan sancaklarla, beyaz ipek kumaşa yaldızla yazılmış fermanlar verildi. Zaman zaman Erzincan’a gelerek Zeki Paşaya bağlılıklarını bildiren aşiret reisleri, 1893’te kalabalık bir grup halinde İstanbul’a giderek padişah tarafından kabul edildiler.

\"miran1\"

Hamidiye Alayları Kürt Süvari Birlikleri Miranlı Reisi Mustafa Paşa

Hamidiye Alaylarıyla ilgili ilk nizamnamenin dört yıllık uygulamasından sonra elde edilen tecrübeler ışığında, 1896 yılı başlarında yeni nizamname hazırlanarak yürürlüğe konuldu. Birinciye göre daha ayrıntılı olan nizâmnâmede yeni hükümler de yer aldı. Ayrıca alay ve bölük kadrolarının yetiştirilmesiyle ilgili yeni hükümler ve uygulamalar getirildi. Bütün askeri okulların kapısı aşiret çocuklarına açıldı. Aşîretleri devlete yakınlaştırmak ve devletle kaynaştırmak için aşiret mektebi açıldı ve pek çok aşiret çocuğu yetiştirildi. İyi niyetle kurulan aşiret mektebi 15 yıl dayanabilmiş ve 1907 yılında kapatılmıştır. Bu okuldan mezun olan bazı öğrenciler Harbiye ve Mülkiye mekteplerini bitirip bölgelerine askeri ve mülki makamlara tayin edilmişlerdir.

\"CcvgK03VAAEqbE-\"

Suruç civarında çoğunluğunu Arapların oluşturduğu Hamidiye Alayları Süvari Birliği

Hamidiye Alaylarının Süvari Birliklerinin askeri üniformasına baktığımızda farklılık göstermektedir. Aşiretler, milli/yerel kıyafetlerini giyinmişler. Aşiretlerin Kürt, Arap, Türkmen oldukları giyim kuşamlarından bile anlaşılmaktadır. 1900’lü yılların başında düzen ve disiplinden kopan Hamidiye Alayları, Osmanlı üniforması yerine kendi aşiretlerine ait yerel/milli kıyafetler giymiştir.

\"hm1\"

Hamidiye Süvari Alayları için 1900’lü yıllarda bestelenen askeri marş.

Gül Çiçek Günel Tekin’in kitabına kısaca bakalım; ‘Kürtler soykırımın yanında yer almadı’

”Kitabında yer alan 1915 Ermeni soykırımının canlı tanığı Siirt’in Eruh ilçesinde yaşayan 128 yaşındaki Mihemedê Erse’nin o dönemde Hamidiye Alayları’nda görev yaptığını ve yaşanan her şeyi hatırladığını söyleyen Tekin, Erse’nin anlatımlarından da Kürtler ve Ermeniler arası bir çatışmanın olmadığının, İttihat ve Terakki’nin planlı bir projesi sonucu soykırımın devreye sokulduğunun görülebileceğini söyledi. Dönemin hükümet yetkililerinin Kürt aşiretlerinin ileri gelenleri ile toplantılar yaptıklarını, bu aşiret liderlerinden küçük bir azınlığın katliama katılma noktasında ikna olduklarını belirten Tekin, Kürt aşiret ileri gelenlerinin büyük bir çoğunluğunun ise Ermenileri gizlice koruma altına alarak Iğdır ve Doğubayazıt yolu üzerinden Ermenistan, İran, Suriye ve Irak’a doğru kaçırdıklarının tanıkların söylemlerinde ortaya çıktığını söyledi. Muş’ta görüştüğü dönemin tanığı Melle Ali Yıldız’ın o dönem Kürt bölgelerine gönderilen imamlar tarafından, “7 Ermeni öldüren için 7 cehennem kapısı kapanacak 8’incide ise cennet kapısı açılacak” şeklinde fetvalar yayınlandığını söylediğini aktaran Tekin, buna karşılık ise 147 Kürt medrese eğitimli melenin de karşı fetva yayınlayarak, “Hayır bu bir katliamdır” diye açıklama yaptığını belirttiğini söyledi.”

Gül Çiçek Günel Tekin’in “Beni Yıkamadan Gömün” isimli kitabında bahsetmiş olduğu 147 Kürt medrese aliminin ”Ermenileri öldürmek katliamdır.” isimli fetvasının bir çok örneği var. Mesela, Siirt-Şirvan’da bulunan ailemiz bu katliamlara açık bir şekilde karşı çıkmıştır. Molla olan dedelerim, Ermenilere karşı yapılanların açık cinayet olduğunu dile getirmiş. Sadece bu değil, mesela Bitlis bölgesinde Ermenilere yönelik katliamlara karşı dedemden şunları duymuştum ; ”Bir iki gün içerisinde Nahiye’de yabancı askerler doluştu. Kim olduklarını nereden geldiklerini bilmiyorduk. Bildiğimiz tek şey cinayet işledikleriydi. Ermeni erkekleri öldürüp kadınları götürüyorlardı. Çocuklar Panor tepesinin arkasına saklanıyordu… Biz çocuklara ekmek, helva ve su götürürdük. Çok korkmuşlardı, biz saklanırdık çocuklar yavaş yavaş tepelerden inip ekmek, helva ve suyu alıp tekrar tepe doğru koşarlardı. Türklerin yaptığı büyük bir zalimlikti tarifi yok.” Baba ve anne tarafımdan Ermeni halkına karşı hep iyi niyet ve yardımlaşma anılarını duydum. Herhangi bir nefret veya katliama destek cümleleri işitmedim. Yapılanların zalimlik ve soykırım olduğunu o gün savunan bir halka karşı ‘aşiret’ler üzerinden ‘soykırım, katliam’ dayatması yapmak tekrar belirtelim ahlaki değildir. Bilimsel, tarihi ve akademik çalışmaların hiç biri Kürt milletinin soykırımda doğrudan yer aldığına işaret etmez. Taraflı yazılan bir kaç kitap olabilir bu kitapların hakikatle alakası olmadığı gibi etikte değildir.

Ermeni Soykırımın’da Kürtlerin Rolü

Ermeni Soykırımında yer alan Kürtler elbette olmuştur. Bunu ulus ve kimlik bağlamında değerlendirmemek gerekiyor. Sadece Kürdler değil, yukarı da bahsetmiş olduğum bir çok farklı etnisiteden oluşan aşiretlerde Ermeni Soykırımında büyük rol oynamıştır. Burada etik olarak sorgulanması gereken durum günümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin Soykırımdan sorumlu olmasıdır. Ortadoğu’da günümüz savaşlarına bakalım ve eskinin üzerine mantık yürütelim; İŞİD saflarında binlerce Kürd bulunmaktadır. İŞİD, Kürdlere karşı bir çok katliam gerçekleştirmiştir. Burada ”Kürd” olan hangi taraftır ve kimden hesap sorulacaktır? 1914 yılında Bitlisliler ‘Özerk Kürdistan’ ayaklanmasına kalkıştılar; 1915 yılında Bitlisliler Çanakkale’ye Türkiye’yi savunmaya gittiler. Tarihe bakınca; Hangi taraf bugün Kürtlerin ceddi oluyor?

Mantık zorlaştırmaz kolaylaştırır. Kürt kimliği üzerinden yürütülen ‘katliamcı’ algısına geçit vermemiz mümkün değil. Taraflar arşivleri açarak bu meseleyi işin ehli olan akademisyen ve bilim dünyasına bırakmalıdır. Kürtler, günümüzde büyük bir vahşete karşı direnirken Dünya mazlum Kürt halkının yanında saf tutmuştur. Kürt kimliği büyük bir coğrafyada milyonlarca insana tekabül etmektedir. Kürdler, Dünyaya açılırken Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumlu olduğu bir soykırıma Kürt kimliğini alet etmek ahlaki bir davranış değildir. Özellikle, Kürt ‘maskesi’ altında bunu yapmaya çalışan bir çok kesim bulunmaktadır. Basit bir gerçek üzerinden yola çıkalım; Kirmanşah’ta yaşayan bir Kürd’ün kimliğine hangi hakla bir katliamı dayatırsınız?

Özetle…

Hamidiye Alayları Süvari Birliklerinin Kürt ulusuyla alakası yoktur. Bu aşiretler kişisel hırs ve rant için Hamidiye Alayları bünyesinde yer almışlardır. Osmanlı-Kürt ittifakının sona erdirilmesinden sonra Kürtlerden gelecek statü taleplerini Hamidiye Alaylarıyla bastırmayı düşünüyordu Osmanlı Devleti… Hamidiye Alayları devlete tabi olan askerlerdir. Bu askerler kimliklerinin değil tabi oldukları devletin bekasına hizmet ederlerdi. Hamidiye-Kürt tartışmasını kimlik üzerinden sürdürmek art niyetli bir yaklaşımdır. Jön Türklerin ‘yeni ulus’ yaratma noktasında sistematik saldırıları herkese karşı sürdü. Özellikle, Kürtler bu sistematik saldırı/katliamlardan çok büyük zararlar gördü. Kürt kimliğini direnerek, mücadele ederek günümüze kadar taşıdılar.

Soykırım gerçeğinden kaçmamak gerekiyor. Ermeni soykırımından sonra sistematik olarak Cumhuriyet tarihinden günümüze kadar yüz binlerce Kürt katledildi, milyonlarcası sürgün edildi. Cumhuriyet tarihi Kürdlere büyük yıkımlar getirdi. Kürdler yıkımlara karşı sürekli direndiler. İttihat Terraki Jön Türkler ve Kemalizme karşı sürekli bir direniş halinde bulundular. Ermeniler, kendilerini yok edecek düşmana karşı ‘kurtarıcı’ gözüyle bakmışlardır. Kürdlerin, bölge de ‘şeriatı’ canlandıracağına inandıkları için kendileri açısından Jön Türklerin egemen olmasını istediler. Politik öngörüsüzlük sonuç olarak felaketleri oldu… Ermeni aydınlarının dikkatli bir dil kullanması gerekiyor. Soykırım üzerinden farklı hesaplara girmemelidirler.

Özellikle, Kuzey Kürdistan’dan söz ederken ”Kültür, ekonomi, eğitim” Ermenilerin elideydi gibi talihsiz açıklamalar yapmak iki halk arasında köprüleri atmaktır. Ermenilerin ve Kürdlerin tarihi ve medeniyeti sabit ve ortadadır. Bunun ötesinde ”Her şey bize aitti” demek, bunun üzerinden Kürdleri ‘ilkel ve işgalci’ göstermek yine ahlaki bir sorundur. Bunu tartışacak sağlıklı ve tarafsız ortamların yaratılması gerekir.

Ermenilere yönelik yapılan sistematik soykırımın hesabı maddi ve manevi olarak verilmelidir. Devletler, geçmişte yaptıkları hatalardan ders çıkarıp tecrübe edinerek demokratik ve medeni olabilirler. Batı medeniyeti yaptığı hatalardan ders çıkararak günümüzdeki mevcut seviyesine erişmitir. Geçmişiyle yüzleşmeyen bir devletin çağdaş olması mümkün değildir.


DİPNOTLAR;

Prof.Celile Celil : 1914 Bitlis İsyanı

Yazar Andre Walton ‘American Philanthropy and Women’s Education Exported’ Sayfa : 180

Osmanlı Arşivine ait Fotoğraflar

Müfid Yüksel Fotoğraf Arşivi

Panor: Bitlis’te bir tepe

Nahiye : Bitlis’te bir çok köyün oluşturduğu kasaba…

Kitap alıntısı : Gül Çiçek Günel Tekin “Beni Yıkamadan Gömün”

Nimetullah Atal / Bitlisname
Bu haber toplam: 15812 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:00:03
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x