Asker için çözüm süreci bitmiştir…

Erdoğan, Öcalan’a bak ben olmasam sen askerlerle baş başa kalırsın. Siz barajı aşarsanız ben MHP ile koalisyon yapacağım, siz kiminle masada oturacağınızı biliyor musunuz? Artık bu saatten sonra silah kullanacak durumunda değilsiniz. Rehin alma durumu var. Bu durumda ortada masa imiş gibi duran sanal Masada HDP hemen kalkmalıdır, senin barışın sana kalsın demelidir.

25.03.2015, Çar - 13:30

Asker için çözüm süreci bitmiştir…
Haberi Paylaş
Türk devleti son yılların en kapsamlı Tiyatro planı ile ‘barış’ ve DAIŞ senaryolarını hayata geçirmeye çalışıyordu. Şimdi ise Askeri imhayı dayatıyor « gelin teslim olun » şeklinde formüle ederek tüm kurum ve kuruluşlarıyla saldırı durumuna geçme hazırlığında.

Bu durum beklenilmeyen bir durum değil. Hükümet içinde bile barış söyleminin ne denli yalanlar üzerinde kurulu olduğunu bir birleriyle kapışmaları bile gösteriyor.

Hükümet bir görüşme yok diyor. MİT’in bir teması var diyor.

Asıl sorun bundan böyle HDP kiminle görüşeceği, muhatabı kim olacağını tartışmalıdır.

Sırrı Süreya Önder: “Artık barıştan geri dönmek için zor bir noktadayız. Artık barış hükümetin ve devletin meselesi olmaktan da çıktı. Süreç tıkanmaz. Sürecin tıkanmasına izin vermeyiz. Bunun tek belirleyeni yok. Biz de bu sürecin bir tarafıyız. Son derece kararlıyız.”

Önder, müzakerelerle ilgili ise “Öcalan’ın başkanlığında devletin görevlendirdiği isimlerle bir müzakere yürüyecek ve izleme heyeti bunlara tanıklık edecek” dedi. Galiba Önder de bizi güldürmek için eminim bunları söylüyordur. Yada bu devleti tanımıyordur.

Hükümet Kürtlerle alay ediyor. PYD Süleyman Şah türbesi, Salih Müslim’in Ankara’ya gelişi sırasında alındı ve bu karar Öcalan’a iletilip oluru alındı. Ve nakil sırasında PYD gerillaları yardımcı oluyorlar. Zaten Öcalan’ın bilgisi dahilinde olmasa EŞME Ruhu diye bir cümleyi mektubuna yazmazdı. Genel Kurmaylık Yalan söylüyor. Ancak hükümet ve TSK bunu Kabul etmiyor. Burada başka bir soru geliyor akıllara. Nakil sırasında DAIŞ’in neden tek bir mermi atmadığı sorgulanmalı.

Binlerce askerin sınır hattına sürülmesini PKK nasıl değerlendiriliyor halen bilinmiyor. Kürt şehirlerine yönelik kuşatmalar hızla yapılmaktadır. PKK’ye yönelik askeri saldırılar ve operasyonlar başlatılmak üzeredir.

Kürt sorunu diye bir sorun yoktur diyen memleketin Cumhurbaşkanı’nın bu sözün gereği olarak TSK harekete geçerek coğrafya üzerinde Kürt bırakmaması gerekiyor ki sorunda olmasın.

Her ne kadar AKP Hükümeti ve TSK, YPG/YPJ güçleri ile varılan antlaşmaları ve türbenin yeni yerinin YPG/YPJ kontrolünde olduğunu inkar etse de, türbede Türk bayrağı dalgalanırken hemen 20 metre ötesindeki Binxet Aşme\'sinde YPG/YPJ bayrakları ve PKK Lideri Abdullah Öcalan\'ın posteri dalgalanıyor. 20 metre mesafede Türk askerleri ile YPG/YPJ savaşçılarının bir arada bulunuyor. TSK’nin açıklaması Erdoğan’ın bilgisinin dışında yapılmamıştır. Erdoğan bu açıklamayı bilakis askere yaptırmıştır ve Mardin de sembolik bir operasyon başlatmasını da Erdoğan istemiştir.

Peki neden?

Erdoğan Öcalan’a bak ben olmasam sen askerlerle baş başa kalırsın. Siz barajı aşarsanız ben MHP ile koalisyon yapacağım siz kiminle masada oturacağınızı biliyor musunuz? Artık bu saatten sonra silah kullanacak durumunda değilsiniz. Rehin durumundasın. Bu durumda ortada masa imiş gibi duran sanal Masada da HDP hemen kalkmalıdır senin barışın sana kalsın demelidir.

Hakan Fidan’ın istifasının birçok nedeni vardır. Fidan Öcalan’a verdiği sözlerin hemen tümünü Erdoğan’ın onayından geçirememiştir. Fidan, Öcalan’a Hasta tutukluların bırakılacak, seçim barajı 7’ye indirilecektir, yerel yönetimler güçlendirilecektir, Belediye meclis üyeleri ve başkanları bırakılacaktır. Rojeva’ya yardımların gitmesi önündeki engellerin kaldırılacağını ve bu süreçlerden sonra kurulacak bir izleme heyeti ile birlikte görüşmeler başlayacaktır.

Paris’te yapılan Sakine Cansız olayında kendisinin haberi olmadığını ve kendinden önceki ekibin bir planlaması olduğunu ve yalnızca Sakine Cansız’ın değil bir kaç isme yönelik suikastlar yapılması planlandığını söylemiştir.

Ancak Fidan Öcalan’a verdiği tüm sözleri Erdoğan’a ilettiğinde ikna edemediği gibi “senin görevin onu oyalamaktır” denmiştir kendisine.

Erdoğan tıpkı, 14. Lui gibi devlet benim diyor. Dört bilinmezli bir denklemin nasıl çözüleceğini bilmiyorsak, bir bakışta karşımızdaki kişinin niyetini bilmeyiz. Erdoğan subaylara yaptığı konuşmada kumpasa geldiğini belirterek affını istedi ve Eşme ruhu üzerine Genel Kurmay Başkanlığına açıklama talimatı vermiştir. Bir sonraki gün ise Mazıdağında boş bir arazide PKK yönelik operasyon başlattığını açıklayan Genel Kurmay başkanlığı, Erdoğan’ın Öcalan’a açık bir mesajıydı.

Sen silahsızlanın çağrısını yapmalıydın ve bu çağrıyı yapmasan, Fidanla değil askerlerle muhatap olursun dedi. Askeri sevkiyatın devam ettiği Kürdistan’a binlerce komando birliği özellikle gece saatlerinde sevk yapılmaktadır.

Erdoğan oy kaybı ile birlikte, HDP’yi baraj altında bırakmak için elinden geleni yapacaktır. Şu anda HDP barajı geçecek durumdadır. Eğer HDP’ye bir müdahale yapılmasa barajı rahatlıkla aşacaktır. Ama HDP’yi zorlayacak gelişmeler de kapının eşiğin de beklemektedir. Şimdiden Fidan’a verilen emirlerden biri, Öcalan’a bu durumu izah etmektir? Barajı aşarsanız bizde haliyle MHP ile Koalisyon yapmak durumunda kalacağız gerisini sen düşün mesajıdır.

İkinci tehlike provokasyonlarla HDP sindirilmek istenilmektedir. Topun ağzında olan birde Demirtaş var. Hükümet bu ara Demirtaş’ı çekemez durumda. Fidana verilen emirlerden biride Demirtaş’la ilgili……….. Erdoğan isim zikrederek Hatip Dicle demiştir. Nede olsa Kürdistanı çöpe atmıştı Dicle..

Erdoğan da tıpkı ataları gibi öyle yalan sopalarıyla toplumun kafasına vuruyor ki toplumun beynini uyuşturmakta.

Toplumu İki büklüm bir hâle getirdiler.

Türkiye Cumhuriyetin yarattığı bu sakatlığın başlangıç noktasında ise Atatürk propagandası vardı. Şimdi de Erdoğan\'ın propagandası yapılmakta.

Atatürk ülkeyi bir diktatör olarak yönetti. Şimdi de Erdoğan bunu yapmakta.

Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz diyerek bu ucube Cumhuriyeti ilan etti.

Yani bir gecede Cumhuriyete geçildi. Erdoğan Türk tipi başkanlık diyor.

Bir gecede kurulan cumhuriyet de bir türlü büyüyüp, güçlenip, demokrat bir olgunluğa sahip olamadı ne yazık ki. Bu çözüm sürecini de kendisini Halife ilan etmek için kullanmaktadır.

Aslında Atatürk\'ü yüceltirken kaçınılmaz olarak diktatörler de yüceltildi ve toplum, tek adam liderlik gücüne iman etti. AKP de Erdoğan’a tapıyor. Tek adamlık bu coğrafyanın kaderi.

Hala ah bir Atatürk gelse diyen toplumun önemli bir kesimi var bu ülkede, bir toplum olarak bir şey yapamayacaklarına inanan, milyonlarca insanın yapamadığını bir insanın yapabileceğini kabul eden aklen çökmüş bir toplum var çünkü karşımızda.

Düşünün ki 2015 yılında Atatürk ilke ve inkılâplarını hala üniversitelerde okutan ve bu dersin okutulmasından medet uman bir ülke var karşımızda.

Bunu gençlere okuturken de Atatürk\'ün bir diktatör olduğunu söylemezler ve diktatörlüğü överek çocukları diktatörlere biat etmenin bir görev olduğuna inandırırlar.

Demokrasi karşıtlığıyla, diktatörlük övgüleriyle yetişen, sorunları ancak tek adamların çözebileceğine inanan, kendine ve kendisine benzeyenlere hiç güvenmeyen, biat etmeyi kutsallaştıran, kul hâline gelmeyi yücelten bir ülke sorunları çözecek bir iradeye sahip olabilir mi?

Sorunları çözebilir mi?

Barışı yapmayı becere bilir mi?

İnsan sevgisinin önemini anlayabilir mi?

Kürtlerin gasp ettiği haklarını iade edebilir mi?

Türkiye gibi tek adamlığı kutsayan toplumların taleplerindeki en uç nokta da tek adamların \"adil\" olmasını istemektir. Onu da öyle yüksek sesle isteyemezsin. Kısık bir sesle yalvarılarak ancak.

Hâlâ bir dertleri olduğunda Anıtkabir\'e koşan, o derdi kendileri çözmeye çalışmayıp, çözümü Atatürk\'ten bekleyen yığınla aklı ziyan büyük bir kesim var hala. Bu büyük kesimin çoğunu Erdoğan şimdi arkasına almış durumda.

Sizi bilmem ama ben tek adamlığı severim. Nedir her kafadan bir ses, sokak çalgıcıları gibi. Oysa tek ses öylemi. Kaderin iki dudak arasında, öylesine gözlerini o iki dudağa dikersin ki acaba kaderimi değiştirecek hangi cümleler dökülecek diye dakikalarca kıvranıp durursun.

Bunun nasıl bir yenilmişlik duygusu, nasıl bir zavallılık, nasıl bir matrak durum olduğunu bile algılayamıyorsun.

Mustafa Kemal\'in yaşamını okuyan bilen her kes bilir ki, vazgeçmediği hiç bir ilkesi yoktu. Söylediği her sözün tersini de söylemiş, yaptığı her şeyin tersini de yapmıştır.

Duruma göre konuşup, duruma göre davranan bir politikacı ve verdiği hiçbir sözü de tutmamıştır. İşte size Erdoğan.

Kendisiyle birlikte yola çıkan bütün arkadaşlarını siyasi entrikalarla temizlemiştir. Ki böyle olmalı ki koro şeklinde sesler çıkmasın.

Kendisine yardım etmiş olan herkesi, kendi yazdırdığı tarihin sayfalarından sildirmiştir. Tarihin çokça insandan bahsetmesi okuyucunun kafasını karıştırıyor. Oysa yalnızca bir kişiden bahsedince öylemi……

Yalnızca kendisini bırakmış ve dünyada ne kadar unvan varsa da kendine uyarlamıştır. Bence bu daha da matraktır. Kitap yazmadığı halde yazar olmuştur. Başkalarının sözlerini kendisininmiş gibi kullanarak vecizeler üretmiştir. Yüzüne tükürdüğü zaman yarabim şükürler olsun denmiştir. O önde ülke geride kalmıştır. Her kes onun resimlerini, onun sözlerinin üzerinde yazılı pankartları taşımıştır. Anlayacağınız onun sevgisi ülke sevgisinin hep önünde olmuştur.

Bu akıl almaz Atatürk övgüsü, toplumu köleleştirerek hastalandırırken, yöneticileri de birer Atatürk olma isteğini alabildiğine kamçılamıştır. Erdoğan da bu kamçılama sonucudur ki, bende başkan olacağım diye tutturmuştur.

Türkiye\'nin bütün yöneticileri Atatürk\'ün gücüne sahip olmak istediler ve bu gelenek son 13 yılda da Erdoğan’da vücut buldu.

Diktatör olmak hepsinin bilinçaltında büyük bir \"paye\" olarak yer aldı.

İnönü, Evren, Demirel ve Erdoğan da, toplumun kaderini tek başına belirleyecek bir kudretin sahibi olma hayaliyle yönettiler ülkeyi.

Mustafa Kemal Avrupa\'da gördüğü \"Batılılar\" gibi \"nesiller” yetiştirmek isterken, Erdoğan da Kasımpaşa\'da gördüğü gibi \"dindar nesiller” yetiştirmek istiyor.

Erdoğan da diğer liderler gibi toplumu biçimlendirme hakkına kendisinin sahip olduğuna inanmaktadır. Kendisine oy verenlerde buna itiraz etmemekteler.

Türkiye toplumu her dönem sessiz sakin bir sınıf olmaya hiç itiraz etmedi, sadece kimin lider olması gerektiğinde kavga çıkarıyorlar. Ama bu kez biraz zor. Güç dengeleri artık Erdoğan’dan yana. Yani Lider belli. Tek adamlar bir birlerini sevmezler. Şöyle tarihe bir gözatın göreceksiniz.

Bugün Atatürk\'e ve Atatürkçülüğe en karşı olan dindarlar ve muhafazakârlar da aslında tam bir \"Atatürkçü\" olduklarını, \"dindar bir Atatürk\" hayaliyle yaşadıklarını aslında bilmiyorlar.

Çünkü Atatürkçülük hiç bir anlamda batıcılık değildir. Batı\'yı Batı yapan demokrasisini reddeden bir Batıcılık olabilir mi hiç? Erdoğan’da batıya ulan siz kim oluyorsunuz demişti.

Gerçek ise Atatürkçülük diktatörlüğün kendisidir. Erdoğan’ın istediği de budur. Zaten o istemese de bizim coğrafyamız çıkarıyor.

Erdoğan\'ın da yaptığı diktatörlük tapınmasıdır. İnkârın, riyakârlığın ta kendisidir.

Bu mantığın takipçisi bir mantık bizimle barış yapabilir mi? Yapmaz zaten yapılmayacağını her kes biliyor. Zaten ortada bir Kürt sorunuda yok. Yayınlanan 10 maddenin tümünde ne hikmetse K harfi kullanılmamıştı. Demokrasi istenilmişti, Erdoğan onada kızdı. Kızmaktada haklı. Demokrasi bizim neyimize. Bizden öncekiler demokrasisiz nasıl yaşamışsa bizde öyle yasarız. Allah korusun bu demokrasi denilen şey çarpar-marpar zehirleniriz. Benim hafızam beni yanıltmıyorsa biz bunun için yola çıkmamıştık. Bağımsızlık, özgürlük için çıkmıştık yola, demek ben karıştırıyorum.

Kısacası seçimden sonra tufan...

AKP iktidarı en azından seçimleri kazasız belasız atlatabilmek için Hakan Fidan aracılığıyla Öcalan’dan ateşkes garantisi almış durumdalar, TSK’nın Kürdistan’a yoğun bir şekilde komando sevkiyatına başladığı bilgisine çok sayıda gazeteci sahip. Askeri çevrelerde bu bilgi doğrulanmakta. Erdoğan Genel Kurmay Bakanlığına verdiği emir : “TSK, seçim öncesi ve sonrası olmak üzere, ayaklanma hareketleri, kargaşa, mağduriyet oyunlarına karşı tüm planlamalarını tamamlamalı.” Bunun üzerine başta, Bolu ve Kayseri olmak üzere tüm komanda birliklerine “hazır ol” emri verildi. Geçen sene bölgeye intikal ettirilmeyen ve bekletilen komando birlikleri bu sene mutlaka gönderilecek. Komandoların intikali Mart ortasında başlayacak ve Nisan ayında tamamlanacak. Yapılan planlamanın ana hatlarına göre, Bolu ve Kayseri Komando Taburlarından 18-20 bin, İstanbul ve Trabzon’dan -jandarma birliklerindekilerde dahil olmak üzere- 15 bin civarında iyi yetişmiş komanda gönderilecek.

AKP-Kandil-HDP, Öcalan’ın yeni yol haritasının nasıl şekillendiği için geri sayılıyor ama askere hakim hava “çözüm süreci bitti” diye kısaca özetleyebiliriz.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 10753 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:08:53:07
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x