Kürdistani Mücadelede, Vatan ve Millet Sevgisi

Kürdün estetik muhayyilesi ve tasavvuru, işgalci ve sömürgeci unsurların derin anesteziyolojisi altında tutulduğu için; Kürdün vatan, millet, özgürlük, bağımsızlık, egemenlik, devlet, ontoloji, sanat, epistemoloji, antropoloji, felsefe, sosyoloji, siyaset bilimi, bilimsel teoloji, tarihselçilik gibi zihinsel sorunlarının hiçbir zaman çözülemez inancı musalet edilmiştir.

27.03.2015, Cum - 18:49 [ Güncellenme: 27.03.2015, Cum - 23:17 ]

Kürdistani Mücadelede, Vatan ve Millet Sevgisi
Haberi Paylaş
Siyaset biliminin parametrelerini referans alarak Kürdistan meselesinin bir devrim mi yoksa milli ulusal kurtuluş meselesi mi olduğu hakikatini açığa çıkarmak gerekiyor.

2000’li yılların dünyaca ünlü siyaset bilimcileri Roskin Michael, G. Cord, Robert L. Medeiros, James A. ve benzeri isimler bir milletin toprakları işgal, dili yasaklı ve siyasal egemenliği elinden alınmış ise bu özelliklere sahip olan bir milletin işgalci devlete örgütlü bir şekilde karşı koyma eylemine devrim hareket değil; aksine ulusal milli kurtuluş hareketi ismini vermişlerdir.

Onlara göre devrim; daha çok siyasal ve teritoryal egemenliği olan bir milletin “eski sistemi elitleriyle birlikte yerinden atan, hızlı ve dramatik bir sistemin-değişikliğin” siyasal adıdır. (1)

Tıpkı Fransa’da burjuva ve entellektüel sınıfın krallık sistemini, Rusya’da Bolşeviklerin Menşefikleri, Küba’da Fidel Kastro’nun Batista rejimini, İran’da Humeyni’nin Şah rejimini transandantalize eden siyasal semptomları gibi…

Bugün dünyanın en iyi bilim, teknik, ekonomi ve demokrasi geleneğine sahip devletlerin, milliyet ontolojilerini ve ideolojilerini bilimsel temele dayandıran o milletlerin düşünürleri ve filozofları olmuştur.

İngiltere’de ontolojik ve ideolojik milliyetçiliğin ilk başlardaki düşünürü John Milton ve ona son şekli veren düşünürü ise John Adam Leuke’dir. Amerika’da Thomas Jefferson, Theodere Roosvelt, Fransa’da Rousseau, Almanya’da Fichte ve bugünkü İsrail devletinin ontolojik milliyetçiliğini var eden Pbilon ve Theodor Herzl’dir.

Arap milliyetçiliğinin temelleri El-EZher Üniversitesi ve Beyrut’taki Amerikan Kolejinde atılmıştır. Arap milliyetçiliğinin antagonizmasını belirleyen en önemli İslamcı düşünürlerin başında Rafi el-Tahtavi, Muhammed Abduh ve Urvetül Vüska’nın yazar kadrosudur. Türk milliyetçiliğinin ontolojik, ideolojik ve teolojik amentüsünün, alt ve üst enstrümanlarını inşa eden ise Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad adlı dergilerin İslamcı yazar kadrosudur.

Dolayısıyla sizin ful donanımlı ve örnek liderleriniz, siyasetçileriniz, düşünürleriniz, bilim adamlarınız, entellektüelleriniz, din bilginleriniz ve dil bilimcileriniz yoksa kimse size bedavadan teritoryal ve siyasal egemenlik meselesinde yardımcı olmaz.

Bu anlamda Kürdistan’ın ontolojik ve milliyetçilik ruhunu ilk okuyan ve ilk tefsir eden kişi Ehmede Xane’dir. Kürdistan davasına bir düzine Ahmede Xanê gibi müsbet milliyetçi aydınlara, bir düzine Kürt dil bilimcisine, bir düzine Sokrates, Platon, Eflaton ve Aristoles gibi Yunan skolastik okullarına, bir düzine Farabi, Arabi, İbni Rüşt gibi İslam skolastik felsefe okullarına, bir düzine John Locke gibi rasyonel bilimcilere, bir düzine Niccolò Machiavelli gibi siyaset bilimcilere, bir düzine Michel Foucault ve Jean Paul Sartre gibi düşünürlere, bir düzine Jean Rousseau ve Hegel gibi siyaset felsefecilere, bir düzine Karl Marx, Marx Weber, Emile Durkheim, Ali Şeriati, Herbert Spencer gibi sosyologlara, bir düzine Theodor Herzl gibi siyasetçilere, bir düzine yaşadığımız çağın en iyi filozof ve bilim adamlarına ve son olarak bir düzine çok zengin Kürt iş adamına ihtiyacı var.

Dolayısıyla bilimsel ve felsefi temelleri olmayan bir milletin hafıza merkezi, tarih bilinci, milliyet bilinci; ancak menkibe, facia, musibet, cehalet, kölelik ve sömürge bilinciyle vücut bulur.

Bu anlamda Kürdün estetik muhayyilesi ve tasavvuru, işgalci ve sömürgeci unsurların derin anesteziyolojisi altında tutulduğu için; Kürdün vatan, millet, özgürlük, bağımsızlık, egemenlik, devlet, ontoloji, sanat, epistemoloji, antropoloji, felsefe, sosyoloji, siyaset bilimi, bilimsel teoloji, tarihselçilik gibi zihinsel sorunlarının hiçbir zaman çözülemez inancı musalet edilmiştir.

Oysa ki Tanrı insanı eşit bir fıtrat üzerine yarattı ve dünyaya gönderdi. Yarattığı her insanın ontolojik varlığına kan, milliyet, soy ve vatan duygusunu üfledi. Yani insanın yaradılış ontolojisi ve feleği aynıdır. Birinin ontolojik varlığını bir diğerinin ontolojisinden farklı yaratmadı.

Tanrı insanı yaratırken birini aziz birini zelil birini alim birini cahil birini özgür birini köle birini zengin birini fakir yaratamazdı; çünkü bu onun Allahlığına yakışmazdı.

Ancak Türk-Arap-Fars unsurları, Kürtlerden ve diğer milletlerden üstün yaratıldıklarını iddia etmektedir. Bu Tanrı’ya ve insanlık ailesine karşı yapılmış en büyük hakarettir.

Tanrı, Türk-Arap-Fars insanını aziz, Kürt insanını zelil, Türk-Arap-Fars insanını alim, Kürt insanını cahil, Türk-Arap-Fars insanını özgür, Kürt insanını köle olarak yaratmamıştır.

Dolayısıyla aziz ile zelil, efendi ile köle, alim ile cahil, zengin ile fakir, müstekbir ile mustazafın, diyalektik ve determinist kaderini belirleyen Tanrı değildir; siyasal egemenlik unsurudur.

Eywah bize eywah! Millet olarak ne kadar da işgalcilerimize benzemişiz, ne kadar da gönül dünyamıza yabancılaşmışız, ne kadar da ruh dünyamızdan uzaklaşmışız, ne kadar da kendimize zalim olmuşuz, ne kadar da katillerimize aşık olmuşuz, ne kadarda ülkemizin bağımsızlık ve yalınayaklı milletimizin ikbalini acayip fantaziler uğruna feda etmişiz.

Bu anlamda Kürdistan tarihi kadar şaşırtıcı ve acı verici bir tarih daha yoktur. Artık millet olarak bu miskin ve köle hayata son vermemiz gerekiyor. Sağanak sağanak, lapa lapa, bölük bölük, dalga dalga sunulan ikramları ve ikballeri kardeşlik ve ideolojik fantazilerimiz uğruna değil; ülkemizin ve milletimizin teritoryal ve siyasal egemenlik davası uğruna kullanmamız gerekiyor.

Siyaset bilimine göre, bir ülkenin ve milletin siyasal egemenliğini garanti altına alan, uluslararası sözleşmeler ve o ülkenin ve o milletin güvenliğini sağlamakla görevli silahlı güçleridir. Bu anlamda eğer devletiniz ve siyasal egemenliğiniz yoksa, rüzgar sizi bir yaprak gibi savurur. İşgalci rüzgarlar karşısında bir yaprak gibi savrulmamak için insan sevgisini, vatan sevgisini ve millet sevgisini kuşanmamız gerekiyor.

Ülkesi işgal, ontolojik varlığı inkar ve fizyolojik varlığına tecavüz edilen bir millet tabiki vatansever ve milletperver olmalıdır. Bu anlamda vatan ve milliyet sevgisi; uyumuş, tembelleşmiş, miskinleşmiş ve köleleşmiş bir milletin, ruh ve bilinç hafızasını yeniden ayağa kaldırma duygusudur.

İşaret ettiğimiz zaviyede Müslümanlığımız, dindarlığımız, Hristiyanlığımız, Ezidiliğimiz, solculuğumuz, liberalliğimiz ve demokrat kimliğimiz; Kürdistan ülkesine ve Kürdistan milletine hizmet etmekle sorumlu olmalıdır.

Dolayısıyla millet olarak, maddi ve manevi imkanlarımızla Türk-Arap-Farsın vatanımızdaki varlığına son vermek, dağınıklılığımızı milli birliğe dönüştürmek, siyasal egemenliğimizi kurmak, bilim, demokrasi ve adalet ülküsüyle ona hizmet etmek, onunla gurur duymak ve Kürdün huzuru ve kurtuluşu özgür Kürdistan’dır demek.

[email protected] twitter.com/KADIRAMAC

Kaynak: 1-Siyaset Bilimi, Roskin-Cord-Medeıros-Jones, Adres Yayınları, Sayfa 362

Nerina Azad
Bu haber toplam: 8262 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:13:48:22
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x